Melen Çayı'nda rafting
Macera dolu bir rafting aktivitesine katıldım. Ben kendimi doğaya karşı mücadele etmeyi seven çılgın biri olarak zannederdim, ama benim gibi 15 çılgın daha varmış.
Yine çılgın ve bol adrenalinli bir hafta sonu geçirdim ve bunu sizlerle paylaşmak istiyorum. Çünkü macera dolu bir rafting aktivitesine katıldım. Ben kendimi doğaya karşı mücadele etmeyi seven çılgın biri olarak zannederdim, ama benim gibi 15 kişi daha zır deliymiş bunlar benim rafting arkadaşlarım. Kimi bankacı, kimi dergi editörü, kimi ressam. Yani anlayacağınız her türümüzün bir örneği bu gruptaydı.
Sizler Pazar sabahı saat 6 gibi sıcacık yataklarınızda uyurken, bizler yola koyulduk. Gidilecek yer, Hendek-Düzce arasında akan Melen çayının bir parkuru. Beni bu rafting turuna gitmeye iten güç aslında rafting heyecanının kendisinden çok (yazın yaptığımız raftingde hava sıcak ve suya düşmeyi devamlı heves edersiniz) kışın olması, kar yağışının olması ve son yağan yağmurlarla nehrin debisinin ve su yüksekliğinin artarak çoşması yani benim çoşmam.
Saat 11 gibi Cumayeri sapağından saptıktan sonra yaklaşık 30 saat patika yollarda giderek (tabi size bu yol üzerinde tabiatın renkten renge girmiş güzelliğini anlatamam) rafting parkurunun başlangıç noktası olan Ortaköy’e varıyoruz. Hemen üstlerimi değiştirerek, hocanın direktiflerini dinlemeye koyuluyoruz. Tabi giyinirken ıslanmamak için hertürlü önlemi almaya çalışıyoruz ama biliyoruz nafile. Sadece psikolojik olarak kısa süreli bir rahatlama hissi bırakıyor bizlerde.
Ve beklenen an geliyor. Botları kenarlarından tutarak beşerli gruplar halinde köyün içinden geçerek nehrin kıyısına geliyoruz. Benim hiç unutamayacağım anlardan bir tanesi, köyün içinden geçerken köyün camisinin avlusunda bulunan imam ve cemaatinin bakışları ve gülümsemeleri. Bakış aynen şunu söylüyor “ SİZ KAFAYI MI YEDİNİZ” : ).
Ve o ilk heyecan suya giren botlarımız ne kadar su geçirmeyeceği iddia edilse de, su ile ilk soğuk temasımızı yapmış bulunuyoruz-BUZ BUZZZZZZZZZ. Nehre artık bıraktık kendimizi köprünün üzerindeki köy halkı bizi el sallayarak yolcu ediyor ve tabi dergiye konu edilecek bu turun fotoğraflarını çeken arkadaş çektikçe çekiyor. Bu arada bizi bir araba dolusu insanın yol kenarından araba ile izlediğini farkettim. Meğerse bizi ilk karşılaşacağımız rapidde görmek istiyorlarmış, bakalım suya düşecekmiyiz diye. Yoğun yağışlar rapidlerin zorluk derecesini 4-4.5 arası yapmış, yani sıkı. Neyse ilk rapidi aşarak ısınma turuna başlıyoruz ve tabi rapiddeki dalgaların etkisi ile ilk suyumuzuda botun içine alıyoruz. Bu arada iki balıkçı kuşu bizle beraber nehrin üzerinde uçuyor.
Toplam 9 rapidden geçdik. Bunların 3 tanesi tam 90 derece açılı rapidlerdi. Her rapidin içinde gelen dalgalar ile sarsılıyoruz ve üstümüze gelen sular ile çığlıklar atıyoruz. Başarı ile geçilmiş her rapidin sonrasında kürekler havaya kaldırılıyor ve daha sonra suya hızla vurularak kutlanarak diğer botlardaki arkadaşlarımıza havamızı atıyoruz.
Yolculuğumuzun yarısına geldiğimizde sırılsıklam ve eller, ayaklar ve yüzümüz donmuş vaziyetteyiz ama halen hırslı bir şekilde küreklere asılıyoruz. Çünkü o doğaya meydan okumanın heycanı bambaşka. Yolculuğumuzun son yarım saatinde hava iyice bozmuş vaziyette ve kar yağışı yoğunlaşıyor. Bu arada etrafı izlerken inanılmaz dik yamaçlardaki keçilerin yerçekimine nasıl meydan okuduklarını izliyorum ve hayran kalıyorum.
Yolculuğumuzun sonuda başka bir köye varıyoruz ve botları sudan çıkartıp, çamurların içerisinde taşıyoruz. Nedense bu çamur doğanın içerisinde size hiç itici ve iğrenç gelmiyor (şehir yaşamımızdaki kir gibi değil). Daha fazla çamura batmak istiyorsunuz.
Ve çadırımıza giriyoruz, talaşlanmış zemin üzerine konmuş tahta kalaslarının üzerinde üstümüzü değiştiriyoruz. İçerde soba yanıyor. Bu maceranın en ilginç yanlarından birisinide bu sobanın dizaynını görünce yaşadım (yöresellik kokuyor). Sobanın üzerine bir ufak silo yapmışlar, bu silonun içine fındık kabuklarını depoluyorlar ve ateşin şiddeti azaldıkça altdaki kapağını açarak fındık kabukları sobanın içine düşüyor ve verdiği ısının dışında harika bir koku yayıyor.
Ya yemeğe ne demeli, ben hayatımda bu kadar lezzetli salata yemedim. (şehrin hormonlu sebzelerinden yapılmadığı için herhalde. Ya o hakiki ezogelin çorbası, tadı halen damağımda.
Sevgiyle ve bol adrenalinli kalın. Doğa tutkunuzu dahada güçlendirmeye çalışın ve doğanın pozitif enerjişini kucaklamaya çalışın. Unutmayın ordan geldiğinizi ve özünüzü.
Yine çılgın ve bol adrenalinli bir hafta sonu geçirdim ve bunu sizlerle paylaşmak istiyorum. Çünkü macera dolu bir rafting aktivitesine katıldım. Ben kendimi doğaya karşı mücadele etmeyi seven çılgın biri olarak zannederdim, ama benim gibi 15 kişi daha zır deliymiş bunlar benim rafting arkadaşlarım. Kimi bankacı, kimi dergi editörü, kimi ressam. Yani anlayacağınız her türümüzün bir örneği bu gruptaydı.
Sizler Pazar sabahı saat 6 gibi sıcacık yataklarınızda uyurken, bizler yola koyulduk. Gidilecek yer, Hendek-Düzce arasında akan Melen çayının bir parkuru. Beni bu rafting turuna gitmeye iten güç aslında rafting heyecanının kendisinden çok (yazın yaptığımız raftingde hava sıcak ve suya düşmeyi devamlı heves edersiniz) kışın olması, kar yağışının olması ve son yağan yağmurlarla nehrin debisinin ve su yüksekliğinin artarak çoşması yani benim çoşmam.
Saat 11 gibi Cumayeri sapağından saptıktan sonra yaklaşık 30 saat patika yollarda giderek (tabi size bu yol üzerinde tabiatın renkten renge girmiş güzelliğini anlatamam) rafting parkurunun başlangıç noktası olan Ortaköy’e varıyoruz. Hemen üstlerimi değiştirerek, hocanın direktiflerini dinlemeye koyuluyoruz. Tabi giyinirken ıslanmamak için hertürlü önlemi almaya çalışıyoruz ama biliyoruz nafile. Sadece psikolojik olarak kısa süreli bir rahatlama hissi bırakıyor bizlerde.
Ve beklenen an geliyor. Botları kenarlarından tutarak beşerli gruplar halinde köyün içinden geçerek nehrin kıyısına geliyoruz. Benim hiç unutamayacağım anlardan bir tanesi, köyün içinden geçerken köyün camisinin avlusunda bulunan imam ve cemaatinin bakışları ve gülümsemeleri. Bakış aynen şunu söylüyor “ SİZ KAFAYI MI YEDİNİZ” : ).
Ve o ilk heyecan suya giren botlarımız ne kadar su geçirmeyeceği iddia edilse de, su ile ilk soğuk temasımızı yapmış bulunuyoruz-BUZ BUZZZZZZZZZ. Nehre artık bıraktık kendimizi köprünün üzerindeki köy halkı bizi el sallayarak yolcu ediyor ve tabi dergiye konu edilecek bu turun fotoğraflarını çeken arkadaş çektikçe çekiyor. Bu arada bizi bir araba dolusu insanın yol kenarından araba ile izlediğini farkettim. Meğerse bizi ilk karşılaşacağımız rapidde görmek istiyorlarmış, bakalım suya düşecekmiyiz diye. Yoğun yağışlar rapidlerin zorluk derecesini 4-4.5 arası yapmış, yani sıkı. Neyse ilk rapidi aşarak ısınma turuna başlıyoruz ve tabi rapiddeki dalgaların etkisi ile ilk suyumuzuda botun içine alıyoruz. Bu arada iki balıkçı kuşu bizle beraber nehrin üzerinde uçuyor.
Toplam 9 rapidden geçdik. Bunların 3 tanesi tam 90 derece açılı rapidlerdi. Her rapidin içinde gelen dalgalar ile sarsılıyoruz ve üstümüze gelen sular ile çığlıklar atıyoruz. Başarı ile geçilmiş her rapidin sonrasında kürekler havaya kaldırılıyor ve daha sonra suya hızla vurularak kutlanarak diğer botlardaki arkadaşlarımıza havamızı atıyoruz.
Yolculuğumuzun yarısına geldiğimizde sırılsıklam ve eller, ayaklar ve yüzümüz donmuş vaziyetteyiz ama halen hırslı bir şekilde küreklere asılıyoruz. Çünkü o doğaya meydan okumanın heycanı bambaşka. Yolculuğumuzun son yarım saatinde hava iyice bozmuş vaziyette ve kar yağışı yoğunlaşıyor. Bu arada etrafı izlerken inanılmaz dik yamaçlardaki keçilerin yerçekimine nasıl meydan okuduklarını izliyorum ve hayran kalıyorum.
Yolculuğumuzun sonuda başka bir köye varıyoruz ve botları sudan çıkartıp, çamurların içerisinde taşıyoruz. Nedense bu çamur doğanın içerisinde size hiç itici ve iğrenç gelmiyor (şehir yaşamımızdaki kir gibi değil). Daha fazla çamura batmak istiyorsunuz.
Ve çadırımıza giriyoruz, talaşlanmış zemin üzerine konmuş tahta kalaslarının üzerinde üstümüzü değiştiriyoruz. İçerde soba yanıyor. Bu maceranın en ilginç yanlarından birisinide bu sobanın dizaynını görünce yaşadım (yöresellik kokuyor). Sobanın üzerine bir ufak silo yapmışlar, bu silonun içine fındık kabuklarını depoluyorlar ve ateşin şiddeti azaldıkça altdaki kapağını açarak fındık kabukları sobanın içine düşüyor ve verdiği ısının dışında harika bir koku yayıyor.
Ya yemeğe ne demeli, ben hayatımda bu kadar lezzetli salata yemedim. (şehrin hormonlu sebzelerinden yapılmadığı için herhalde. Ya o hakiki ezogelin çorbası, tadı halen damağımda.
Sevgiyle ve bol adrenalinli kalın. Doğa tutkunuzu dahada güçlendirmeye çalışın ve doğanın pozitif enerjişini kucaklamaya çalışın. Unutmayın ordan geldiğinizi ve özünüzü.
Melen Çayı'nda rafting
Reviewed by Editor
on
Cuma, Ağustos 03, 2012
Rating:
Hiç yorum yok: