Kalp hastalığı Türklerin düşmanı

Dengesiz beslenme, şişmanlık, diabet, stress, kötü hava koşulları, sigara kalbimizi fena vurmaya devam ediyor. Ülkemizde her yıl kalp ve damar hastalıklarından 190.000 kişinin öldüğü, bunun da ülkemizdeki ölümlerin yarısını oluşturduğunu biliyor muydunuz? Önlem alınmadığı takdirde ise bu rakamın 2010 yılında 300.000’e çıkacağı tahmin edilmekte. Kalp hastalığı Kuzey Amerika, Batı Avrupa ve Avustralya’da düşüyor, Doğu Avrupa ve Asya’da artıyor. Kalp hastalığının azalması görülen ülkelerde sigara, kolesterol ve hipertansiyon ile ilgili mücadelenin önemli ölçüde katkısı olduğu belirtiliyor.

Kalp hastalığı


KADINLARIMIZ BAŞI ÇEKİYOR

Avrupa’da yapılan araştırmalarda Türkiye, yine bir ilki başarıp kalp hastalıklarına bağlı kadın ölüm oranında ilk sıraya yerleşti. Yapılan araştırmada 45-75 yaş arası kroner kalp hastalıkları bağlı ölümlerde 470 kadınla Türkiye birinci oldu. Bu sırayı 342 kadınla Ukrayna ikinci, 320 kadınla da Letonya üçüncü olarak izliyor. Sonunculuğu ise 116 kadınla Almanya alıyor. Aynı araştırmada Türkiye 800 erkekle dördüncü sırada yer almakta. Erkek ölüm oranların da ise 907 erkekle Letonya başı çekiyor. Bu sıralamada 879 erkekle Estonya ikinci, 814 erkekle Litvanya üçüncü durumda.

TÜRK KADINLARI NEDEN SAĞLIKSIZ?

Uzmanlar kadınların kalp hastalıklarına bağlı ölüm oranının diğer ülkelere göre daha fazla olmasını Türk kadınlarındaki kilo fazlalığı, pasiflik ve menopoz sonrası östrojen düşmesine bağlıyor. Son zamanlarda yapılan bir araştırmada ise dünyada sadece Türk ırkında görülen 45 yaş sonrası HDL (iyi huylu kolesterol) kendiliğinden düşmesinin kalp hastalıklarının artmasında önemli bir faktör olduğu belirtilmekte.

Dengesiz beslenme nedeniyle aşırı kilonun kalp hastalığı riskini artırdığı artık herkesçe bilinmekte. Buna bir de diabet, yani şeker hastalığının eklenmesi halinde risk iki kat büyüyor. Obezitenin (şişmanlık) son yıllarda yapılan çalışmalarda tek başına bir risk faktörü olmadığı tespit edildi. Ancak kandaki aşırı yağ oranının hipertansiyon ve diabete zemin hazırladığı vurgulanmakta. Şişmanlığa bağlı risk, şişmanlığın derecesiyle değil, yağın vücuttaki dağılımıyla paralellik gösterdiği kabul edilmekte. Yağın karın bölgesinde toplanması, kroner arter hastalığı açısından çok daha önemli olduğu açıklanmakta. Şişmanlık ile hipertansiyon da, trigliserid yüksekliği ve HDL düşüklüğünün genelde birlikte görüldüğü, bu birlikteliğin ise artmış kroner riske katkıda bulunduğu belirtilmekte. Özellikle bel ve kalça bölgesinde ki şişmanlığın karın damarlarındaki kireçlenmeyi artırarak kalp hastalığına yol açtığına dikkat çekiliyor. Şişmanlığın azaltılmasının risk faktörlerinin etkisini azaltacağı vurgulanırken, bunun sağlıksız biçimde yapılmaması hasta ile hekim arsında sıkı bir ilişkinin bulunması gerektiği de önemle duyuruluyor.

Diabetli hastada, LDL kolesterol düzeyi anormal olmayabilir. Ancak diabet nedeniyle lipoproteinlerin glukoze olmaları küçük ve büyük dolaşımda zararlı etkilere yol açabilir. Kontrol altında alınmayan diabette HDL düşük, LDL ise yüksek seyredebilir. Uzmanlar açlık kan şekerinin 120 mg/dl’nin altında tutmakta yarar olduğunu belirtmekte.

ÖSTROJEN DÜŞÜKLÜĞÜ

Kadınların doğal ya da çeşitli hastalıklar sonucu cerrahi müdahale sonucu menopoza girdikten sonra kalp hastalığında (KAH) artış gözlenmesi, normal adet döneminde salgılanan endojen östrojeninin damar hastalıklarına karşı koruyucu etkisi olduğunu düşündürmüştür. Kadınların ateroskleroz (damar tıkanıklığı) karşısındaki avantajlı durumu, genellikle bu hormonların etkisine bağlanır. Bunun bilinmesiyle sağlıklı bir menopoz dönemi için östrojen takviyeli tedaviler düzenleniyor. Bu tedavilerin kadının genel sağlığı yanında kalp sağlığına da iyi huylu kolesterol düzeyini dengelemesi, antioksidan etki göstermesi ve hormonal düzeyini dengelemesi açısında önemli katkıları olduğu belirtiliyor.

Ülkemizde kadın okur yazar oranının düşük olması nedeniyle kadın hastaların takibinin yeterince yapılamadığı, kadın hastaların tedaviyi önemsemediği ve ilaçlarını doğru kullanamadığı, kontrollere zamanında gitmediği, bununda hastalığın ilerlemesinde ve tedavinin gecikmesinde önemli payı olduğu açıklanıyor. Özellikle doğu bölgelerinde kalp hastalıkları ile ilgili merkezlerin yetersiz olması, kırsal şartlar, ve yine o bölgelerde kadın sağlığına verilen önemin az olması nedeniyle tedavilerin geciktiği ya da yapılamadığı vurgulanıyor. .

Türk erkeklerinde oldukça yaygın olan ve kadınlar arasında da giderek artan sigara tüketimi KAH oluşması ve gelişmesinde önemli payı bulunmaktadır. Alınan yasaklı önlemlere rağmen başlama yaşı giderek düşen sigara, ölümcül kroner vakasını yüzde 70 artırıyor. Miyokard infarktüsü geçiren kişilerin sigaraya devamı halinde tekrar kiriz geçirmeleri yüzde 22-45 arasında artmakta. By pass ameliyatı sonrası sigaraya devam etmek ise ölüm oranını iki kat artırıyor. Kalp hastalığının yanı sıra inme riski de sigara içenlerde fazla görülüyor. Sigaranın bırakılmasıyla birlikte hastalık riski yaşlı hastalarda bile 50 düşmekte. Bu azalma, sigaranın kalpteki hasarını 10 yıl sonra ortadan tamamen kaldırıyor. Riskin hızla azalmasının nedeni, sigaranın bırakılmasının ardından kalp ve damar kaslarının çalışmasının düzene girmesi ve HDL’nin düzenlenmesi sonucu ortaya çıkıyor.

Sınıflandırma amacıyla bazı kan basıncı değerleri normal kabul edilse de kan basıncı ile kardiyovasküler risk arasındaki ilişkinin devamlı olduğu bir çok araştırmada ortaya konuldu. Gerek küçük, gerekse büyük tansiyon ile felç ve kalp hastalığı arasında sıkı bir bağ var. Şişmanlık fiziki aktivitenin azlığı gibi diğer risk faktörleri de hipertansiyonun kalp hastalığındaki etkisini artırıyor. Hipertansiyonun kroner olaylara yol açmasının, kan basıncının damarlar üzerinde doğrudan etkisinin yanında miyokard (kalp kası) üzerinde doğrudan etkisinden kaynaklandığı düşünülüyor. Hipertansiyon sonucu kalbin sol ventrikülünde genişleme ve böbrek fonksiyonlarında bozulmalar meydana geliyor. 50.000 e yakın hasta üzerinde yapılan araştırmada sistolik ve diastolik kan basıncının 13 ve 6 mm Hg oranında tutulması halinde felç riskinin yüzde 38 kalp hastalığı riskinin ise yüzde 16 oranında azaldığı tesbit edilmiştir.

BİZDEKİ KOLESTEROL KİMSEDE YOK

Türk insanı aya gidemedi belki ama yeryüzünde ilklere imza atmaya devam ediyor. Türk ırkının kolesterol üretim yapısının başka hiçbir ırka bulunmayan bir özelliğe sahip olduğu açıklandı. Bilim adamları sadece Türklerde 40-45 yaş sonrası iyi huylu kolesterol olan HDL nin kendiliğinden azaldığı tesbit etti. Birkaç yıldır Türkler üzerinde yapılan kolesterol taramaları sonrası ortaya çıkan bu durum Türk insanının neden daha çok kalp hastalığına yakalanma riskinin yüksek olduğunu ortaya koyuyor.

Yüksek yoğunluklu lipoprotein (HDL) kolesterol, damar sertliğine karşı gelen bir yağ maddesidir. Türk halkının kolesterol düzeyi, Amerika ve Alman halkının ortalama değerlerindenyüzde 20 daha düşük. Bir risk faktörü olan 35 mg/dl altındaki HDL kolesterol düzeyi, erkeklerimizin yüzde 50, kadınlarımızın ise yüzde 22’sinde düşük oranda bulunmaktadır. Türklerde HDL’nin düşük olması genetik ve çevresel nedenlere bağlanmaktadır. Çevresel etkenler arasında sigara içiminin erkeklerde, şişmanlığın kadınlarda yaygın oluşu, kanda trigliserid yükseltici beslenme ile beden hareketsizliği bulunmaktadır. Tüm bunlara karşın kötü huylu kolesterolün genelde yüksek olmayışı, riski biraz azaltmaktadır. Ancak şişmanlık gibi etkenler azalan risklerin yerini almaktadır. Halen Türkiye’de 2.5 milyon erkekle 5.3 milyon kadının şişmanlık düzeyinde olduğu tahmin edilmektedir.

LAZER KALBE DE GİRDİ

Bir çok alanda şifa dağıtan lazer artık kardiyoloji alanında da kullanılmaya başladı. Halk arasında balon olarak bilinen PTCA(percuteneus Translüminal Coronary Angioplasty) uygulamasında tıkalı olan damarlar lazerle açılmaya başlandı. Daha önce damar içindeki tıkanıklık, balon adı verilen aletlerin yardımıyla açılıyordu. Tıkalı olan damardan geçen bir kablonun ucunda ki şişirilmiş balon tıkanmış kısmı temizliyordu. Son zamanlarda bu uygulamaya ek olarak lazer de kullanılmaya başlandı. İstanbul’da Florange Ningtingale ve Siyami Ersek Göğüs ve Kalp Damar Cerrahi Merkezi gibi hastanelerde kullanılan lazer yöntemi damarın balonla açılamadığı, acil ameliyat riskinin yüksek, damar cidarının zayıf, tıkanıklığın sert olduğu durumlarda ve balon sonrası tekrarlayan tıkanma vakalarında kullanıldığı belirtilmekte. PTCA uygulamalarının henüz yüzde 5'ini oluşturan lazerle tedavinin olumlu sonuçlar gösterdiği, yan etkilerinin ise eskiye göre çok azaldığı da açıklanmakta.
Kalp hastalığı Türklerin düşmanı Kalp hastalığı Türklerin düşmanı Reviewed by Editor on Salı, Şubat 04, 2014 Rating: 5

Hiç yorum yok:

Blogger tarafından desteklenmektedir.