Heidelberg

"Romantik Yol" diye adlandırılan ve her durağında bir Ortaçağ şehrine uğranılan bir rotayı izliyorduk. Her durakta otobüs şoförü teybin düğmesine basıyor ve dört dilden o şehir hakkında bilgi veren bir kayıt tekrarlanıyordu. Son durağımız Heidelberg için ise şöyle diyordu: "En çok resmi yapılan ve en çok kartpostalı satılan şehir."

Formula 1'den ne zaman nefret edersiniz? Bir şehre gelip o hafta sonu yarışların olmasından dolayı hiçbir otelde yer bulamazsanız. Son gittiğiniz otelde de elinize, yakınlarda bulunan başka bir şehire gitmek için, tren saatlerinin bulunduğu bir liste tutuşturulursa. Hava kararmaya ve bir de yağmur çiselemeye başlamışsa. Bir sokağın köşesinde çantanızın üzerine oturup ne yapacağınızı düşünürseniz...

Heidelberg
Geri dönmek üzere istasyona yönelmeden önce, yer olmasına hiç ihtimal vermediğim nehri gören manzarasıyla diğerlerinden farklı ve zaten birkaç tane olan otellerden birinde yer olduğunu duyunca inanamadım. Biraz önce iptal edilen bir rezervasyon sonucu belki de şehrin tek boş odasında kalacaktım.

Sabah erkenden uyandım, ilk işim pencereden dışarı bakmak oldu. Gri bir hava zaten pek olmayan moralimi iyice bozdu. Bir fotoğrafçı için kötü olan hava birazdan başlayacak yağmur ile daha da kötü bir hal alacaktı. Karşımda akan nehrin kenarında, geceyi onun kıyısında geçirdiği her halinden belli olan, sırt çantalı bir genç ise bir kutu bira açtı. Birayla kahvaltısını yapıp bir de keyifle sigara tüttürmeye başladı. Hani şu reklama daha çok yakışıyordu: "Ben özgürüm."

Fotoğraf makinalarımı yanıma almadım kendimi biraz olsun özgür hissetmek için. Otelden çıktım, nehrin kenarındaki bir banka oturdum. Tahmin ettiğim gibi yağmur da yağmaya başladı. Karl-Thedor Köprüsü yağmura rağmen boş değildi. Köprünün girişinde bulunan şehrin en genç simgelerinden biri, pirinçten yapılmış maymun heykeli, kendisini görmeye gelenlere elindeki aynayı tutarak sanki önce kendinize bakın, diyor. Bu heykelin bir özelliği de kafanızı maymunun kafasının altında bulunan açıklıktan sokarak maymunmuşsunuz gibi fotoğraf çektirebilmeniz. En azından çektirenleri seyredin.

Markt Meydanı
Markt Meydanı şehrin eski merkezi. Heiliggeistkirche, bu meydanda bulunan bir katedral. Uzun yıllar boyu bir duvarla ikiye bölünen katedralin bir bölümü Katolik, bir bölümü de Protestanlar tarafından kullanılmış. Günümüzde sadece Protestanlar'ın ibadetine açık. Katedralin kulesine ulaşmak isterseniz 204 basamaktan oluşan bir merdivenden çıkmanız gerekecek. Meydanda bulunan çeşme ise ortasında yükselen bir sütunun üzerinde yer alan Herkül heykelinden ismini almış. Pazar günleri bu meydanda küçük bir pazar kuruluyor. Diğer günler ise; kafelerin masalarının yer aldığı meydanda bir yorgunluk kahvesi içebileceğiniz gibi birşeyler de atıştırabilirsiniz. Tanıdık bir lezzet arayanlar için McDonald's da bu meydanda. Bir de çok sayıda dönerci var. İşletmecileri ve çalışanları genelde Türk.

Almanya'nın en eski üniversitesi Heidelberg'te bulunuyor. 30 bini aşkın öğrencinin öğrenim gördüğü şehrin nüfusu ise 140 bin. Zaten sokakları dolduran insanların büyük bölümü ya turist ya öğrenci. Bu genç nüfusun yoğunluğundan dolayı, çok sayıda eğlence yeri geç saatlere kadar açık. Özellikle cuma ve cumartesi akşamları civardaki şehirlerden gelenlerle şehir iyiden iyiye canlanıyor.

Dev fıçıların mahseni
Heidelberg'in bir kısmı yıkılmış kalesi, şehrin en fazla ilgi çeken yeri. Gotik Rönesans mimarisinin en güzel ve büyük örneklerinden. Yapımına 13. yüzyılda başlanmış, günümüze ulaşabilen en eski yapı ise 1400'lü yıllara ait. En son 1693'te Kırk Yıl Savaşları sırasında ele geçirilmiş ve yağmalanmış. Yıkılan bölümleriyle daha etkileyici bir hale gelmiş kalenin içerisinde bulunan, saray ve eczacılık müzesi ziyaretçilerden yoğun ilgi görüyor. Kalede bulunan dev fıçılarda ise şarap saklanıyormuş. Su yerine şarap içmeyi tercih eden şehrin sakinleri bu büyük fıçılara ihtiyaç duymuşlar. Geleneklere göre başa geçen her kral bir öncekinden daha büyük bir fıçı yaptırmak zorundaymış, Sonunda 220 bir litrelik dev fıçıyla bu yarışa son nokta konulmuş. Bu fıçı aynı zamanda dünyanın en büyük tahta fıçısı. Bize kaleyi gezdiren rehberin anlattığına göre, o zamanki nüfus ile şarap tüketimi oranlandığında kişi başına günlük dört litre şarap içildiği ortaya çıkıyormuş. İnanması zor değil mi?

Almanya'nın en eski ilaç üretim merkezi burası. Kalenin içinde yer alan müzede geçmişte ilaç yapımında kullanılan bitkiler ve diğer maddeler ile ilaç yapımında kullanılan aletler sergileniyor. Kaleye şehirden yürüyerek ulaşabilir veya televizyon kulesinin bulunduğu bölgeye giden tramvayı kullanarak yolunuzu kısaltabilirsiniz.

Televizyon kulesinin bulunduğu bölge ise; şehre hakim en yüksek nokta. Çocuklar için oyun alanlarının da bulunduğu bölge "Tele Park" olarak adlandırılıyor. Heidelberg'i kuşbakışı seyretmek isteyenler için en uygun yer. Ayrıca bozuk para ile çalışan dürbünleri de kullanabilirsiniz.

Sokaklarında tarihi saklayan, bir meydanında klasik heykeller yer alırken bir diğerinde modern sanat eserleriyle süslenen bir şehir. Orada bulunduğum süre içerisinde genellikle güneşin yüzünü görmesem de caddelerin insanlarla ısındığı bir yer Heidelberg.
Heidelberg Heidelberg Reviewed by Editor on Pazar, Temmuz 15, 2012 Rating: 5

Hiç yorum yok:

Blogger tarafından desteklenmektedir.