Kar altinda Kapadokya

Yeryüzü beyaz bir örtüyle kaplandı mı bir masal anlatmaya başlar Kapadokya... Kahramanları peribacaları, güvercin yuvaları, kırk göz odalı kaleleri ve gökyüzünün oyuncakları balonlardır.

Kar bekliyoruz günlerdir, gece demeden, gündüz demeden, ayazda umutlanarak rüzgârdan ve kuşlardan camların buğulanmasından, ellerimiz ceplerimizde en dayanıklı çiçekleri soruyoruz çiçekçilere, bunlar bir hafta durur diyorlar vazoda kar beklentisi iliklerimizde...”
Salih Bolat’ın bu mısraları dilime takılmıştı, ama İstanbul beyaz örtüsünü çoktan sarınmış, beklentilerim gerçeğe dönüşmüştü. Evden çıkmakta güçlük çekiyorum ama içime düşen “kar altında Kapadokya” özlemi de, duyduğum tanıdık bir sesle iyiden iyiye önüne geçilmez hal alıyor. “Hemen otobüse atla ve buraya gel,” diyor Kaili, “balonla uçup fotoğraf çekeceğiz”. İçimde karlı tepelerin hayaliyle yollara düşüyorum.

kapadokya
Karın beyazlığı geceyi aydınlatırken, sabaha karşı gökyüzünü delerek doğan ay turuncu bir mandalina şekerlemesi gibi gökte asılı kalıyor. Gece yolculuklarımda en iyi iki yol arkadaşımdan biridir ay ve her halimi bilir.

Sabah gün ışıdıktan bir süre sonra Nevşehir’e varıyorum. Lale Devri’nin ünlü sadrazamı Damat İbrahim Paşa’nın şehridir, Nevşehir. Doğduğu kente; medreseler hanlar, hamamlar ve Kurşunlu Cami’yi hediye etmiş. Vardığım kentin karlı güzelliği, “kar altında Kapadokya”nın da bana çok hediyesi olduğunun bir habercisi belki de. Göreme’ye doğru yol alırken kapalı havanın balonla uçmamıza pek izin vermeyeceğinden eminim. Bu durumda en iyi çözüm karlı vadileri, peri bacalarını, yokuşlu yolları yürümek, karın güvercinlerle birlikte benim üzerime de yağmasını beklemek.

Yol kenarındaki kayısı ağaçları beyaz atkısını sarmış şimdi. Tepeleri kaplayan kar yavaş yavaş yolların üzerine yayılmış. Karın ezilen sesi rüzgârın sesine karışıyor, karlı vadiler göz alabildiğine önümde uzanıyor. İliklerimde karın sevinci, arabadan inip dizlerime kadar kara gömülerek yürüyorum. Kar farklı şekillere sokuyor ortalığı. Üzerini bembeyaz kar kaplamış peri bacalarına bakıyorum. Hepsi de bir şeye benziyor. Kimi kremalı pastaya, kimi iki gözü, ağzı ve burnuyla kukuletalı bir adama benziyor. Biri gelinlik giymiş bir kız gibi... Kral Anthiocos da Nemrut’tan kalkıp gelmiş sanki...

Paşabağları bir başka güzel olur kar zamanı Kapadokya’da. Şapkalarına kar düşmüş kayalardır onlar. Saçlarına nazar boncukları takılmış kadınlara benzer ağaçları. Dallarında kem gözlerden sakınmak için asılmış mavi beyaz şans topları vardır. Peribacalarının dibindeki üzüm bağları kar altındadır şimdi.

Peki ya aşk vadisi...

Çukurda kalan vadi iyiden iyiye kara bulanmış. Bazı yerlerde yürürken dizlerime kadar karın içine düşüyorum. Ağaçların da benden farkı yok, yarı bellerine kadar beyazlığın içine gömülmüşler. Kimi dalların üzerine boylu boyunca uzanmış karlar, kiminin ucunda öbeklenmiş.

Kırk odalı saraylara benzeyen Uçhisar Kalesi karın etkisiyle daha da etkileyici. Göz göz olmuş Uçhisar Kalesi’nin tepesine çıkanlar güvercinlerin gözüyle görürler tüm vadiyi. Kaleye tırmanan üç kişi durup el sallıyor bana. Ben de göremediğim güneşin peşinden giden güne...

Günün son ışıklarında Kapadokya, insanı biraz daha içine çeker. Buna bir de her yanı sarmış karın aydınlığı eklenirse iyiden iyiye düş güzelliği kaplar her yanı. Yeryüzünün ilginç şekillerinin üzerine düşen gümüş rengi parlaklıkta, periler gölge oyunlarına başlarlar. Hele bir de ay karışırsa bu oyunlara varın siz düşünün ne şenlik yaşanır gece karanlığında, Kapadokya’da. Bizlere düşen ise bir yerinden karışmak olacaktır bu şenliklere.

Sabahın sisi basar karla kaplı Göreme’yi. Asfaltın üstünden duman gibi salınır sis. Okula giden öğrenciler ellerinde çantalarıyla kaybolurlar bir bulutun içinde, akılları okul çıkışı oynayacakları karda. Minicik yürekleri kimbilir ne masallar yazıyor. Göreme’nin hemen yanı başında uzanıveren karlı kum tepeleri, üzerlerinde yuvarlanacak çocukları bekler gibi.

Göreme’nin dışına doğru çıkarken kayalara oyulmuş kiliseleri, peribacalarını ve güvercin yuvalarını görürsünüz Göreme açık hava müzesinde.

Arap baskılarından kaçan Hıristiyanların sığındığı Göreme, zamanla Hıristiyanlığın büyük merkezlerinden biri olmuş ve din buradan yayılmaya başlamış. Göreme’de 450 adet kilisenin olduğu tespit edilmiş, bugün 360 kilise ve şapel ortaya çıkarılmış durumda.

Peki ya yanındaki Kızılçukur’a ne demeli? Başlarında taçları, halklarını selamlayan krallara benzer kayaları. Karın üstünü örttüğü Kızılçukur’a ulaşmak için uçuruma kurulu kiliseleri ile ünlü Çavuşin köyünün içinden geçilir. Karın altına saklanmış Çavuşin, sessiz sedalara bürünmüştür.
Ortahisar’ın sokak araları dardır. Kara bata çıka yaptığım yürüyüş, karlı pencereler, üşümüş güvercinler, tüten bacalar, aralanan kapılardan gelen kızarmış ekmek kokuları ruhuma iyi geliyor. Evlerin arasından vadiyi görebileceğim bir aralığa çıkıyorum.
Aşağıda uzayıp giden buğulu manzara yüreğimi sarmalıyor. Vadinin içerisinde ip gibi kıvrılan nehir donmuş, akmıyor. Kıyısında kavak ağaçları; boyları güvercin yuvalarını geçmiş. Göz göz yuvaların ağzına kar birikmiş. Karın sessizliği her yerde. Anlıyorum... Karda sessiz uyur vadiler...
Avanos yolu üzerindeki Zelve’de bir zamanlar Hıristiyan ve Müslüman nüfus birlikte yaşamış. Göreme’dekine benzeyen bir açık hava müzesi de burada var. Zelve açık hava müzesi de kar altında. Etrafı bembeyaz kaplı oyuklar daha da belirginleşiyor. Girişteki tahta kulübe soğuktan üşüyenleri içeri çağırıyor. İçeride yanan sobanın üzerinde bir çaydanlık... Hem sobanın sıcaklığı hem yediğim gözlemelerin lezzeti Zelve’nin hediyesi. Kar altında Kapadokya’da en etkileyici yer neresidir diye düşünürüm hep. Aklım, hayalim aynı cevabı verir her seferinde; Sinasos... Bir başka yağar Sinasos’a kar, bir başka tutar yerleri, başkadır insanların hali kar altında, başkadır karda kuytuları. Taş işçiliğinin en güzel örneklerini gördüğümüz evlerin oyuntularında minicik yığınlar yapar kar. Vadilerinde bir başka birikir kar. Tepeleri basan sis, ani bastıran karın etkisiyle aşağılara iner. Göz gözü görmez olur. Karlarla kaplı taş evler sessiz uykuya yatmış gibidirler.

Kar altında Kapadokya’da balonla uçmak...
Sonunda sabah uyandığımızda güneşi görüyoruz ki, bu da balonla uçabileceğimizin ilk göstergesi. Mevsim kış, dışarıda kar var; bu nedenle de balon uçuşu için sabahın karanlığında uyanmamız gerekmiyor. Oysa yazın hava ısınmadan balon uçuşunu tamamlayıp inmemiz gerektiği için sabah 5’lerde uyanıyor ve hazırlıklara başlıyorduk. Güneşin doğuşunu balonda karşılamak, hayatımın en keyifli anları olmuştur hep. Uçuş için uygun zaman ve uygun yer ayarlandıktan sonra, Kapadokya Balloons’un bütün ekibiyle balonları şişiriyoruz. Ben Lars’la ve fotoğraf için gelmiş Fransız ekibin bir kısmıyla uçuyorum. Diğer balonda Kaili ve ekibin geri kalanı var.

Yavaşça yükselirken, aşağıdan bir köpek balonumuzu gökyüzüne kaçan top sanmış olmalı ki, tüm hızıyla koşup yukarı doğru havlıyor peşimizden. Kuşbakışı evler, kıvrım kıvrım yollar, ağaçlar olağanüstü ince bir işçilik ürünü sanki. Kar bütün fazlalıkları, çirkinlikleri örtmüş, yalnızca güzellikleri bırakmış ortada. Dantel gibi işlemiş Ürgüp’ü, Göreme’yi, Avanos’u, Zelve’yi...

Güneşin önünü incecik bulutlar kaplıyor aniden. Girintili çıkıntılı vadilere, ağaçlara, karlara uzanan güneşin kolları gittikçe zayıflıyor. Aniden yağmaya başlayan kar, kristalden bir perde gibi iniyor ve güvercin yuvalarının, ağaçların, evlerin üstlerini kaplıyor.

İster yaz, ister kış, Kapadokya bölgesinin tüm güzelliklerini güvercinlerin gözüyle görmek için yavaşça gökyüzüne yükselen balonun içinde olmanız yeterli. Yaz kış, rüzgârın uygun olduğu havalarda yapılan balon turları yüreklerimizi iyiden iyiye özgürleştiriyor. Şansınız varsa çevrenizde sizinle uçan birkaç balon daha vardır ve kaya tepelerinin ardından çıkıverir bir başka balon, oyun oynarcasına. Güvercinler uçan balonları görünce, zavallı bir baloncunun sıkı sıkıya tuttuğu balonların iplerini elinden kaçırdığını düşünürler mi bilmem ama, siz bir gün mutlaka, gökyüzünde süzülen o balonlardan birinde olun ve güvercinlerin gözüyle görün Kapadokya’yı, ister yaz güneşinde, ister kar yağışında.

Kar altında Kapadokya’nın keyfini çıkardıktan sonra İstanbul’un yolunu tutuyorum yine. Yollar karlı. Haber geliyor, İstanbul’da hâlâ kar varmış. “Korkunç ve güzel bekliyoruz kar’ı, trajik ve komik, dürüst ve cesur yani çok yönlü bekliyoruz...” Eve varıyoruz ve yine “bir sabah açıyoruz kapımızı dizboyu kar”
Kar altinda Kapadokya Kar altinda Kapadokya Reviewed by Editor on Perşembe, Ocak 24, 2013 Rating: 5

Hiç yorum yok:

Blogger tarafından desteklenmektedir.