Yaşasın Ben

Hep eksik, hep eksik. Eksik olmayan hiçbir şey yok gibi. Sabah kalkıyorsun dünkü günün neredeyse
aynını yaşayacaksın. Aynı kişileri görüp benzer şeyler konuşacaksın. Duygu ve düşüncelerin dünkü, önceki günkü ve daha önceki günkülerle benzer. Korkunç bir rutin ve tekrar.

Hayat için kısa derler. Evet çok kısa. Geriye dönüp baktığında hatırladığın çok az şey var. Yaşadığın onbin günün birbirinden farklı olanı ne kadar da az. Zaten hatırladıkların sıra dışı olan şeyler. Hayat çok uzun dersek de çok doğru. Çünkü eğer birbirinin aynı olan şeyler yapıp hep birbirinin benzeri olan şeylerle yaşarsak, artmazsak, zenginleşmezsek, artırmaz ve derinleşmezsek ortalama 65-70 yıl ne için yaşayacağız. İnsan ömrü birkaç evre. Bebeklik, çocukluk, ergenlik, gençlik, orta yaş ve yaşlılık. Her evre bir iki yıl gibi yaşanabilir ve pek tabi 10 yıl hayattan murat edilen anlam için iktifa eder.


Tüm bunları ne için düşünüyorum. Teknoloji son 20 yılda inanılmaz gelişmeler kaydetti ve gelişmeler baş döndürücü bir hızla devam ediyor. insan hayatı bir çok bakımdan çok kolaylaşıyor. Ulaşım, iletişim, enformasyon alanında vaktin ekonomik kullanılmasına katkı sağlayacak önemli gelişmeler ve kolaylıklar sağlanmış durumda. Neredeyse vakit artık uzayıp gidiyor ve bitmiyor hissine kapılıyorsunuz. İşte tam da bu noktada ortalama insanın daha yüzeyselleştiğini ve insani niteliklerini kaybettiğini; manâ yönünden derinliğini kaybettiğini; kendimden yola çıkarak düşünüyorum. Hayat daha materyalist bir yörüngede yürüyor. Hayatın neredeyse bütün alanları; bireysel, sosyal, siyasi ve iktisadi alanlar, ilişkiler; daha bir materyalist zeminde belirginleşiyor. Entelektüel ve sanatsal zevkler dahi somutlaşıp materyalleşti. Dokunamadığım birini sevmemin anlamı sanki kalmadı. Sözümü dinlemeyen, istediğim gibi davranmayan bir kişinin hayatımdaki yeri sanki olmamalı. Beni anlatmayan, bana ait olmayan şiir, müzik, kültür sanki benim değil. Bana fayda sağlamayan siyaset ve bilim ha var ha yok sanki. Her şey benim için ve benden hareketle olmalı sanki. Ben, Ben, Ben. İhtişamlı Roma döneminin materyalist yanını yaşıyoruz sanki. Hedonist ve hazza tapan bireyler ve bu bireylerin kolektif ruhunu yansıtan toplum. Bu toplum için gereken onlara layık yöneticiler(bürokrasi ve siyasi yapı). Benim okumadığım okuldan mezun olan birinin ya da benim okulumdan mezun olmayan birinin siyasi, sosyal yapıdaki yerini içime sindirememe durumu yani.

Sanki sanat huzur ve zevk vermekten uzak artık. Sanki bireyler birbirinin aynı; ruhlarını kaybetmişler (ben de dahil) ve matrix’ te yaşıyorlar. Sanki toplum (ulusal ve uluslar arası) kendi elleriyle yaptıkları ilahlara tapıyor (Artur Miller’in Cadı Kazanı’ ndaki gibi bir nevrotik durum da var). Bense bütün bunları sadece seyrediyorum. Sevebileceğim doğru düzgün birini veya bir şeyi bulamıyorum. Hep eksik hissediyorum. Doğru düzgün birilerine veya bir şeye rastladığımda onlardan sıkılıyorum. Ben miyim eksik. Birilerinin dizi dibine çöküp kalbimi, ruhumu arındırmayı ne çok istersem isteyeyim, sanki ruhumu şeytan ele geçirmiş ve ben onun kölesiyim. Eksikliğin ve eksik hissetmemin sebebi bu olmasın sakın.
Yaşasın Ben  Yaşasın Ben Reviewed by Editor on Çarşamba, Ocak 29, 2014 Rating: 5

Hiç yorum yok:

Blogger tarafından desteklenmektedir.