Şapkanın ölümü

Her şey insanoğlunun dik durması ile başlıyor aslında. Bedeni korumak ve üzerinde bir şeyler taşımak; testi, çanak, çömlek, sandık, sepet, bohça, kitap türü eşyayı taşımak. Ama bu ise yararlık bitince koruyucu, taşıyıcı nesnelerden, asıl "şapka"ya geçiliyor. Geleneksel şapkaya. Barışı simgeleyen defne dalı taçlar, sunaklarda adak adayan kadınların papatya çemberleri, Nefertiti'nin başını yükseklere taşıyan kavuğu, gittikçe daha yukarı doğru uzanan gotik baş (lık) lar. Çin prenseslerinin başının üstündeki yürüyen avizeler, Vietnamlı kadınların hala taşıdıkları konik şapkalar, Avrupalı asillerin peruka, pudra, sap saman birarada komik şapkaları.


Sonra tepelerden vazgeçilip yanlara doğru genişlemiş panoramik pastoral, dallı, çiçekli, kuşlu, meyve sepeti gibi kirazlı ananaslı, üzümlü şapkalar. Dartanyan'ların şapkaları ne işe yarıyorsa (selam vermeye!) o işe yarayarak ve on misli zahmet vererek gelip geçmişler. Son demlerinde biraz daha modernleşip sade abajur şapkalara geçilmişse de, yine de şapka taşımaktan, şapkaya hizmet etmekten bıkmış kadınlar. Taşıması zor, temizliği zor, koşmak atlamak zıplamak imkansız, hatta öpüşmek! yatarken bile bone takmak? Kim kime hizmet ediyor diye düşünüp dramatik bir hareketle kaldırıp şapkayı atmış kadınlar.

İyi ki (ve ne yazık ki) artık başlar açık, saçlar özgür. Şapka öldü. Tarihin en şapkasız dönemini yaşıyoruz. Şapkalara ayrılan para, zaman, özen, bakım artık saçlara harcanıyor. Modeller, renkler, süsler, tokalar, iğneler, şapkalardan saçlara taşındı. İyi de oldu, çünkü şapka kadına hiçbir cinsel çekicilik katmıyordu. Tepemizdeki duruşuyla hiçbir çekiciliği olmayan bir teferruat artık şapka, fetiş bile olamamış. Eldiven kadar bile seksapeli yok. Kamasutraya meraklı Hint kadınları, geyşalar farkında. Ama, biraz da yazık olmuş şapkalara. O kadar abartılmasaydı, saçımızı başımızı bu kadar zapturapt altına almasaydı, şapkaların sonu bu kadar da çabuk gelmezdi belki. Çünkü arada yine de bir dostluk, bir albeni var. kadın şapkaları saçları öldürmüyor (erkeklerde olduğu gibi). Ama özgürlük, daha önemli kadınlar için.

Bugün artık ne kadar zorlansa da, gerçeküstücü birkaç modacı heves etse de şapkanın hayatımıza geri gelmesi olanaksız. Şapkalar arka cepte sallanan, ters takılan esprili bir teferruat artık yalnızca. Ya da kostümlü filmlerde, kıyafet balolarında fantezi, Osmanlı gecelerinde rüküşlük olarak taşınabilecek.

Şapka çeşitliliğinin en zengin, en renkli koleksiyonu belki de Osmanlı saraylarında imiş. Haremlerde güzel kadın ve entrika çokluğu kadar zengin giyimkuşam da var. Zenaname (1793)'deki kadın minyatürlerinde haremde yaşayan kadınlara ait yirmiyi aşkın üst baş resimlenmiş. Üstler az çok benziyor ama "baş"lar çok farklı: Mısırlı kadın adeta çömleklerinden birini başında taşıyor. Arnavut kadın ucu sivri, yüksek bir hotoz. Avusturyalı kadın (Nemçe) dallı, çiçekli kurdeleli, Rum daha fazlasıyla tüylü, telli başlıklar takmışlar. Cezayirli kadınınki bir küçük kubbe. En dişilikli olanlar ise İstanbullu'nun Rum dilberin ve Acem kızının şapkaları.

Osmanlı'nın son döneminde şapka gibi şapkayı yalnızca azınlık kadınlarında görebiliyoruz. Müslüman kadınlar için şapka takmanın tehlikesini Namık Kemal'in torunu Selma Ekrem'in anılarında okuyabilirsiniz. O yıllara ait anneannemin fotoğraflarına bakıyorum, şapka tam bir Cumhuriyet alameti farikası. Yanakta zülüf, gözde sürme, ayakta topuklu ayakkabı, başta yuvarlak şapkalarıyla neşeli kadınlar. Nereye gidilirse gidilsin, Pera'ya, kır kahvesine, plaja, illa ki şapkalı. Şapkanın ulusalcı, devrimci, ekonomik, sevimli, kullanışlı, takıp çıkarması kolay dönemi. Beyoğlu'ndaki Katia Butik'e gidin, hala şapka seven müşterilerini, nostaljide direnen koket bayanları size anlatsın. Bir iki denemede anlıyorum ki, şapka takmak zor zanaat. Kıyafete uyacak, boyuna, boynuna, yüzüne uyacak. Yalnızca takmasını değil, altında bakmasını da bileceksin.

Pera günlerinden sonra Türk filmlerinde şapkalı kadın (kentli, burjuva), baş örtülü kadın (işçi, köylü) ayrımının simgesi olmuş şapka. Belgin Doruk birinci, Muhterem Nur ikinci kategorinin temsilcisi. Türkan Şoray her iki tavrı da güzel taşıyan son nihavent temsilcisi.

Benim şapka öyküm de, çocukken trenin penceresinden uçup giden kirazlı şapkayla başlamıştı, daha bitmedi; yaşlanıp tüllü şapkalar takacağım günleri bekliyorum! Yüzün yarısını örten tüllü, yaldızlı şapkalar en güzeli, en gizemlisidir. Dışardan sizi göremezler, siz içerden etrafı dikizleyebilirsiniz. Rahatça ve kadınca.
Şapkanın ölümü Şapkanın ölümü Reviewed by Editor on Salı, Şubat 04, 2014 Rating: 5

Hiç yorum yok:

Blogger tarafından desteklenmektedir.