Nostaljik şarkıcı filmleri

Yeşilçam şarkıyı türküyü hep sevdi... Hatta bir zamanlar neredeyse bütün filmler şarkıcıları anlatır, setler gazino sahnelerinde kurulur ve sinema yıldızları gazinolara, gazino yıldızları da sinemaya transfer olurdu. AGAH ÖZGÜÇ, müzik piyasası ile Yeşilçam arasındaki bu hareketli ilişkiyi dünden bugüne özetliyor...

Önce "operet filmleri", sonra şarkıcıların oynadığı filmler, ardından şarkıcı tiplemelerini canlandıran "bağımsız oyuncu filmleri" ve türkücü ağırlıklı "arabesk türü filmler"... Bütün bunlar birbirini izleyerek tarihsel bir süreci oluşturdu Türk sinemasında. Ancak, bu dönemler her ne kadar "müzik"le ilgili genel bir başlık altında toplansa da ayrıntıları açısından, her birini ayrı ayrı ele almak gerekiyor. Özellikle de operet filmleriyle bir döneme damgasını vurup sosyolojik tartışmalara yol açan "arabesk" filmleri... Bu nedenle operet filmlerini konunun tamamen dışında tutuyoruz. Ama "arabesk" filmlerin oyuncuları gerçek şarkıcılar olduğundan dışlamak mümkün değil. Arabesk dünyanın toplumsal boyutlarına inmesek de...


İLK ŞARKICI OYUNCUMUZ MÜNİR NURETTİN SELÇUK

Tarihçi yazar Ziya Şakir'in senaryosu üzerine kurulan "Allahın Cenneti" adlı film, konumuzun ilk örneğidir ve filmin başrolünü Feriha Tevfik'le paylaşan Münir Nurettin Selçuk da sinemamızın "ilk şarkıcı oyuncusu"dur. Yorumcu ve bestekar Selçuk, Muhsin Ertuğrul'un 1939 yılında yönettiği filmde bir gazino şarkıcısını canlandırır. Şarkıcı Münir Boğaziçi'nde bir yalıda piyano ve şan dersleri verdiği zengin kızı Leyla'ya (Feriha Tevfik) sevdalanır. Bir deniz kazası sonucu zatürre hastalığına yakalanıp yataklara düşen Leyla'ya şarkılar söyleyerek onu iyileştirmeye çalışır. "Kalplerden Dudaklara Yüklenen Sesi Dinle", Leyla'sını "huzur"a ve sağlığına kavuşturan şarkılardan biridir. Daha sonraki yıllarda "Leyla-Münir" tiplemelerinin çeşitli benzerlerini ve giderek kötü örneklerini izleyeceğimiz "Allahın Cenneti", bu açıdan ilginç bir "başlangıç filmi" sayılır. Kaldı ki, Münir Nurettin Türk müziği tarihinin devrimci ve saygın bir sesidir, ama ardından kamera karşısına geçen birçok şarkıcı gibi oyunculuğu zayıftır.



Prof. Dr. Alim Şerif Onaran, çağının tanığı olarak bu gerçeği şu sözlerle vurgular: "Muhsin Ertuğrul'un giriştiği bu deney, Türkiye'ye gelen Arap filmlerinin dublaj edilmiş şarkılı versiyonlarının halk tarafından tutulmasından doğmuştur. Gerçekten o vakitler Türkiye'nin bir numaralı sesi Münir Nurettin'i filmde oynatmak düşüncesi, ticaret bakımından tutarlı bir düşünceydi. Nedir ki, Münir Nurettin sesinin güzelliğine rağmen yeteneği olmayan bir sanatçıydı."

Münir Nurettin 1941'de "Kahveci Güzeli"yle, 1944'te "Hasret"le oyunculuğunu sürdürecek, 1950'de ise "Üçüncü Selim'in Gözdesi"nde bu kez dönemin diğer ünlü sesi Perihan Altındağ ile başrolü paylaşacaktır. Nurettin, aşk uğruna zindanlara düşen bestekar Sadullah Ağa'yı, Altındağ da 3. Selim'in gözdesi Mihriban Sultan'ı oynar.

Münir Nurettin'in sesinden yararlanmak, dönemin yapımcıları için bir "umut kapısı" olmuştur. Örneğin "Seven Ne Yapmaz?"da "İsterim Bir Yüzün Tebessümünden" adlı şarkısıyla "misafir oyuncu" olarak görülür. Ayrıca Arap filmlerinin moda olduğu dönemde, Mısır filmlerinin Türkçe afişlerinde Münir Nurettin ismine sık sık rastlanır. 1945'te İstanbul sinemalarında vizyona giren ve Yusuf Vehbi ile Emine Rızık'ın başrollerini paylaştığı Mısır filmi "Doğru Yol" bunlardan biridir. Münir Nurettin'in Türkçe dublajı yapılan Mısır filmlerinde yalnızca sesi kullanılır. Şarkıları eşliğinde...

Türk sinemasının ilk şarkıcı kadın oyuncusu ise (Perihan Altındağ'dan önce 1940 yılında) Müzeyyen Senar'dır. "Nasrettin Hoca Düğünde" adlı filmde küçük bir rol oynar.



Ama dönemin asıl ve sürekli başrol oyuncusu Suzan Yakar'dır. 1946'da "Harman Sonu" filmiyle başlayarak 1956 yılına dek 12 filmin başrolünü oynar. Yakar, şarkılı-sözlü filmlerin değil, "Sabahsız Geceler" ve "Günahsız Yavrular" gibi melodram türünün oyuncusudur. Ve oynadığı filmlerin tümünün yapımcılığını Halk Film şirketi sahibi kocası Fuat Rutkay üstlenmiştir.


ZEKİ MÜREN'LE AÇILAN BİR YENİ DÖNEM 

Türk müziği sanatçılarından Hamiyet Yüceses (Ölünceye Kadar Seninim), Şükran Özer (Caz Saz) ve Sabite Tur ile Safiye Ayla (Yıldızlar Revüsü) dönemin şarkılı-sözlü sahnelerde görünme modasını sürdürürken 1953'te "Zeki Müren olayı" patlar Türk sinemasında.

Genç Müren, o yıllarda sesiyle, yorumuyla ön sıralardadır. Müzik alanında ilk aşamasını gerçekleştirip dikkat çekerken yapımcı ve oyuncu Cahide Sonku'nun teklifi sonucu Yeşilçam'a transfer olur. "Beklenen Şarkı", müzik dünyasının derinliklerine inemeyip, yüzeysel bir çizgide kalsa da tümüyle genç bir şarkıcı tiplemesi üzerine kurulan bir "ilk deneme" sayılır. Ama bu haliyle ve özellikle de genç Zeki Müren'in popülaritesi sayesinde gişe rekorları kırar "Beklenmeyen Şarkı".



Zeki Müren, daha sonraki yıllarda yapımcı-yönetmen Osman F. Seden'in denetiminde bir çizgi izleyerek "Son Beste", "Gurbet" ve "Kırık Plak" gibi şarkılı filmlerde oyun gücüyle değil de sesiyle sinemadaki varlığını sürdürür. 1953-71 yılları arası toplam 18 film çeviren Zeki Müren'in ardından bir dolu ses sanatçısı afişleri süsleyecektir.

Müren'den bir yıl önce "Bergama Sevdaları"nda oynayan Yaşar Güvenir, "Aşk Izdıraptır"daki Ayten Alpman ve "Ahretten Gelen Adam"da izlediğimiz Celal İnce de Batı müziğinin "şarkıcı oyuncular"dır. Batı müziği sanatçısı Ajda Pekkan bir yana konumuzu içeren filmlere asıl egemen olan Türk müziği şarkıcılarıdır. Ve bu moda başlagıcından günümüze dek aynı hızla sürmektedir.

Bu hızlı işleyiş içinde 1958'den başlayarak sırasıyla kimleri görmekteyiz ki? Saime Arcıman (Yavrum İçin), Adnan Pekak (Sokak Şarkıcısı), Adnan Şenses (Fakir Şarkıcı), Gönül Yazar (Taş Bebek), Sevim Çağlayan (Sevenler Ölmez), Nuri Sesigüzel (Fabrikanın Gülü), Yıldıray Çınar (Aman Dünya Ne Dar İmiş), Muzaffer Akgün (Ayşecik Boş Beşik), Safiye Filiz (Dağ Çiçeği), Yıldız Tezcan (Gönül Kuşu), Nesrin Sipahi (Kalbimdeki Serseri), Gönül Akkor (Biraz Kül Biraz Duman), Sevim Tuna (Yaratılan Kadın), Nigar Uluerer (Tatlı Günler), Emel Sayın (Eyvah), Selda Bağcan (Adaletin Bu Mu Dünya), Müşerref Tezcan (Baba), Neşe Karaböcek (Anneler ve Kızları), Mine Koşan (Dikiz Aynası), 1973'e kadar uzanan sürecin belli başlı Türk müziği sanatçılarıdır.

Değil bir sürecin, Türk sinema tarihinin en çok film çeken şarkıcı oyuncusu (36 film) Ajda Pekkan'sa, Türk müziği sanatçısı olarak Gönül Yazar da 30 sinema filmiyle listenin başında gelir. Yıldıray Çınar ve özellikle de türkücü Nuri Sesigüzel, Anadolu seyircisinin en çok tuttuğu şarkıcı oyunculardır. Sesigüzel de sinema yaşamı boyunca 27 filme imza atmıştır. Ancak tüm bu şarkıcıların oyunculukları elbette ki tartışılır. Kaldı ki şarkıcı oyuncuların böyle bir dertleri de yoktur. Müzik dünyasındaki popülariteleri ve sesleri hep öndedir.


"ŞARKICI" TÜRKAN ŞORAY 

"Şarkıcı filmleri" derken, gazino ve bar türü mekanları dışında öyküleri "sokak şarkıcıları" üzerine dayalı filmleri de atlamamak gerekir. Örneğin yaşamını sokaklarda şarkı söyleyerek kazanan sakat kızlar ya da fakir çocuklar gibi...

Şarkıcı filmlerin bir başka boyutunu, şarkıcı olmayıp da şarkıcıları canlandıran ve onların yaşamlarını sergileyen sinema oyuncuları oluşturur. Özellikle de kadın starlarımız arasında rol gereği sahneye çıkmayan, eline mikrofon almayan yok gibidir... "Üç Arkadaş"ta Muhterem Nur, "Satılık Kalp"te Belgin Doruk, "Yaralı Kuş"ta Hülya Koçyiğit, "Aşk Bu Değil"de Sema Özcan, "Dağlar Kızı Reyhan"da Filiz Akın, "Sevenler Ölmez"de Fatma Girik...

Ya Türkan Şoray?

Şoray'ı es geçmek mümkün mü? Türkan Şoray, Türk sinema tarihinin "uzatmalı şarkıcı"sıdır. Gerçekten "star oyuncular" arasında en çok şarkıcı olan Şoray'dır. Hatırladığımız kadarıyla "Çamaşırcı Güzeli"nde, "Ayrılsak da Beraberiz"de, "Tapılacak Kadın"da, "Dünyanın En Güzel Kadını"nda, "Aşk Mabudesi"nde, "Zulüm"de...



Şoray, şarkıcı filmlerinin, şarkıcılar dünyasının yaman bir "prototip"idir. İşin gerçeği sahneye çıkmak ona yakışır. Görüntü açısından sahneyi doldurabilecek bir yapısal özelliğe sahiptir. Bu özellikleri nedeniyledir ki, üzerine bir dolu şarkıcı senaryosu yazılmıştır. Ne var ki, şarkıcı rollerinde inandırıcı olamamış, bu tiplemelerde hep klişeleşmiştir. Ama, dönemin kadın starları arasında peşindeki gazinocuların tuzağına düşmeyen ve sahneye çıkmayan "tek sinema oyuncusu" Türkan Şoray'dı.


ARABESK ALEMİNİN "ÜÇ BÜYÜKLERİ" 

Bir yanda şarkıcı olmayan ama, "moda"nın etkisiyle şarkıcı rollerini üstlenen sinema oyuncuları, diğer yanda oyuncu olmayan ama, "talep" üzerine sinemaya soyunan Batı ve Türk müziği sanatçıları ister istemez bir yarışın içindedirler sanki. Metin Ersoy, Ajda Pekkan, Erol Büyükburç, Gönül Turgut, Erkut Taçkın ve Berkant 60'lı yıllarda sinema oyunculuğunu deneyen şarkıcılarıdır. Ancak içlerinde sürekliliği koruyabilen yalnızca Ajda Pekkan'dır. Pekkan'ın gönlü aslında gerçek mesleği olan sahnededir. Sinemayı yürekten sevmez, yalnızca kullanır.

İlk kez 1971'de, Lütfi Ö. Akad'ın yönettiği "Bir Teselli Ver" adlı filmle kamera karşısına çıkan Orhan Gencebay, gişe açısından beklenen başarıyı yakalayamaz. Oysa filme adı verilen plağı satış rekorları kırmıştır. Gencebay asıl büyük çıkışlarını 1972'de "Sev Dedi Gözlerim", 1973'te "Ben Doğarken Ölmüşüm" ve 1975'te "Batsın Bu Dünya" adlı filmleriyle gerçekleştirecektir. Filmlerinin isimlerinden ve konularından da anlaşıldığı gibi, daha sonra "arabesk" adıyla tanımlanan bir sinema anlayışının temelleri de böylece atılmış oluyordu.

Aslına bakarsanız bu tür bir temellendirmenin, yani "gizli arabesk"in ilklerinden biri Nuri Sesigüzel'di. "Orhan Gencebay, Ferdi Tayfur, İbrahim Tatlıses üçlüsü"yle aralarında ne kadar söyleyiş ve biçim farkı olsa da... Üstelik, Sesigüzel'in ağırlığını koyduğu 1960'lı yıllarında "arabesk" diye bir tanımlama yoktu.

1977 ve 78, cinsel ağırlıklı, ama düzeysiz "seks komedileri"nin Türk sinemasına egemen olduğu yıllardı. İşte bu dönemde Gencebay'ın ardından Ferdi Tayfur, tüm Türkiye genelinde gişe rekorları kılan "Çeşme", İbrahim Tatlıses de "Ayağında Kundura" ve "Toprağın Oğlu Sabuha" ile devreye girince "şarkıcı oyuncular saltanatı" giderek doruklara tırmanıyordu. Örneğin "yılın en çok iş yapan 10 filmi" listelerinde Ferdi Tayfur, iki yıl peşpeşe "birinci sıra"ya oturuyordu. 1978'de "Son Sabah" ve 1979'da "Yuvasız Kuşlar"la...

Ün yapmış şarkıcıların "sinemaya geçiş modası" tüm hızıyla sürerken 1978 yılında kahramanları şarkıcı olan 19 film çevrilmişti. Pakize Suda, Füsun Önal, Ahmet Özhan, Nil Burak, Semiha Yankı, Serpil Barlas, Bedia Akartürk, Taner Şener, Recep Kaymak ve Sezen Aksu gibi isimler çeşitli müzik türlerinden gelip filmlerde oynamışlardı.1978'den başlayarak günümüze dek uzanan süreçte ise Hülya Süer'i, Yunus Bülbül'ü, Erol Evgin'i, Coşkun Sabah'ı, Mustafa Topaloğlu'nu, Dursun Salkım'ı, Huri Sapan'ı, Ayşe Tuna'yı, Bergen'i, Ayşe Mine'yi, Belkıs Akkale'yi, Yüksel Uzel'i, Mahsun Kırmızıgül'ü, Mustafa Sandal'ı, Yeşim Salkım'ı ve diğerlerini çeşitli filmlerde izleyecektik.

Genel olarak baktığımızda Türk sinema literatürüne "arabesk filmler" tanımıyla geçen dönemin "üç büyükler"i Orhan Gencebay, Ferdi Tayfur ve İbrahim Tatlıses'ti kuşkusuz. Örneğin 1979 yılının "en çok iş yapan filmler" listesinde ilk sırayı 5 arabesk türü film almıştı. Dördünde Ferdi Tayfur, birinde ise Orhan Gencebay oynuyordu.

Daha sonraki yıllarda bu "üçlü"yü Küçük Emrah, Gökhan Güney, Küçük Ceylan, Bülent Ersoy ve Müslüm Gürses izledi. Arabesk şarkıcılarının içinde en çok film çeken İbrahim Tatlıses'le Gökhan Güney'di. 28'er filme imza atmışlardı. Tayfur'la Gencebay'ın film sayıları ise 26'yı geçmiyordu.


GERÇEKÇİ YAKLAŞIMLAR 
Şarkıcı filmleri içinde gerçek yaşam öyküleri ve musiki çevreleri üzerine kurulmuş, bazı örnekler de görebiliriz. Ne var ki, yaşam öykülerini içeren filmler üç ya da beşi geçmez. İşte 1950'de Vedat Ar'ın yönettiği "Üçüncü Selim'in Gözdesi" bu ilk filmlerden biridir. Tarihsel bir dönemi yansıtan filmin temel kahramanlarından biri bestekar Sadullah Ağa'dır. 1961'de Aydın Arakon, "Özleyiş" adlı filmde ünlü tangoların gözleri görmeyen bestecisi Necip Celal'in öyküsünden yola çıkar. 1980'de Osman F. Seden'in başlayıp Melih Gülgen'in tamamladığı "Beddua"da Bülent Ersoy kendini oynar. 1994 yapımı "Aşk Ölümden Soğuktur", yaşam öyküleri üzerine kurulan filmlerin şimdilik sonuncusudur. Yönetmen Canan Gerede, temel öyküyü sevgilisinin kezzap atıp bir gözünü kör ettiği arabesk şarkıcısı Bergen'in üzerine kurmuştur. Bergen'in bu dramatik yaşam öyküsünü Bennu Gerede canlandırır.

Yazının sonuna doğru ilerlerken ister istemez 2 önemli soru takılıyor kafamıza. Biri, 1939'dan günümüze dek çekilen yüzlerce şarkı ağırlıklı film arasında, bu tiplemelerin çevresine ve arka bahçelerine gerçekçi bir bakış açısıyla yaklaşan, örnek gösterilebilecek bir filmimiz yok mu? Bu sorunun yanıtını almak için uzun uzun düşünmeye gerek var mı? Bu çevrelerin umutla umutsuzluğun atbaşı gittiği dünyasına insancıl yaklaşımla girebilme başarısını gösteren, arabesk yozlaşmayı, yükseliş ve düşüşleri, çıkar ilişkilerini nasıl yaşanıyorsa öyle anlatabilen bu konudaki tek incelikli filmimiz, galiba "Muhsin Bey". Evet, Yavuz Turgul'un 1986'da yönettiği, Şener Şen'le Uğur Yücel'in oynadığı "Muhsin Bey"den söz ediyoruz...

Peki, öteden beri oyunculuğun "o"suyla ilgisi olmadığı iddia edilen "şarkıcı çıkışlı oyuncular"ın içinde bu yerleşik "iddia"yı çürütebilenlere bir kez de olsa rastlayamayacak mıyız? Melike Demirağ (Sürü) ve Hümeyra (Asiye Nasıl Kurtulur, 80. Adım) ilk aklımıza gelenler. İkisi de şarkıcı oyuncu, ama yetenekli... Sırada Metin Akpınar var. Akpınar bir şarkıcı değil, tiyatro sanatçısı, ama arabesk türü bir şarkıcı tiplemesini oynuyor Tunç Başaran'ın "Abuzer Kadayıf"ında.
Nostaljik şarkıcı filmleri Nostaljik şarkıcı filmleri Reviewed by Editor on Pazar, Mart 30, 2014 Rating: 5

Hiç yorum yok:

Blogger tarafından desteklenmektedir.