Yaşam ve stres

Stres, bireyin fiziksel ve ruhsal sınırlarının zorlanması, tehdit edilmesi ve bireysel bütünlüğünün parçalanması tehlikesi ile ortaya çıkan bir durumdur. Stres hayatın bir gerçeğidir. Genelde stres olumsuz bir şekilde algılanır. Kişinin bütünlüğünü yok edebilecek bir tehlike olarak görülür. Fakat, stres kişiyi harekete geçiren, başarıya götüren bir güdüdür. Varoluşunun olumlu bir özelliğidir. Burada bahsettiğim stres olumlu dozda olandır. Stresin süresi, sıklığı ve niteliği çok önemlidir. Aşırı stres insanı, hareket ettiremez hale getirebildiği gibi ciddi tıbbi sorunlar da yaratır. Olumlu ve olumsuz stres arasındaki farklılık, kişinin stres oluşturucu olay ya da ortamı nasıl algıladığına ve onunla nasıl başa çıkabildiğine bağlıdır.



Hepimizin, en rahat çalıştığımız ve en verimli olduğumuz bir “ olumlu stres” düzeyi vardır. Stresle başedebilmenin en temel koşulu bu olumlu düzeyi bilmek ve bunun altına düştüğümüz veya üstüne çıktığımız anların ve durumların farkında olmaktır.

İnsanı insan yapan üç temel  yapı; duygu, düşünce ve davranıştır. Biz “davranışlarımız” üzerinde  daha çok çalışırız. Oysa “davranışlarımıza” sebep olan, onun arkasındaki “düşüncenin” farkında olmalıyız. “Düşüncemizin” farkındalığından sonra bu düşüncenin bize ne hissettirdiği, yani “duygunun” farkındalığına varabilmek önemlidir. Bir olay karşısında, tavrımızı, ilk önce düşünce, sonra duygu farkındalığı sonra, bunların sonucunda bizim eylemimiz ( davranış) belirler. Farkındalık, stresle başa çıkmada altın bir anahtardır.

Belirli bir düzeydeki stres, performansımızın en üst noktasında bizi tutarken, bir başka düzeydeki stres bizi hiç iş yapamaz hale getirebilir. Olumlu stres düzeyi, her bireyde farklı olabildiği gibi, bireyin kendisi içinde zaman zaman değişiklikler gösterebilir. Bireyin psikolojik özellikleri, geçmiş yaşam tecrübeleri, kişilik özellikleri, değişikliğe uyum derecesi, tolerans sınırı, fiziksel ve sosyal çevresi  göz önünde tutulmalıdır.

Stresle başa çıkmayı zorlaştıran kişilik özellikleri; eksiklik duygusuyla kendini suçlama / olaylara aşırı duyarlı olma ve tepki verme / ben merkezci olma / iki aşırı uç arasında gidip gelme / passif ve bağımlı olma / sosyal fobik olma…

Olumlu stres düzeyinde olan kişi  enerji doludur. Kararlarını hızla verebilir, baskılar altında sakin kalabilir. “Çok az stres” ve “aşırı stres” ortaya çıkaran  nedenler, dolayısıyla birbirinden farklı olsalarda, belirtileri birbirine çok benzemektedir. Bunlar; kaygı, öfke, saldırganlık/ uyku bozuklukları ( sürekli uyuma, uykuya dalmada güçlük, sık uyanma, uyuyamama) / gelecek ve şimdiye ait olumsuz bakış açısı / ilişkilerde gerginlikler / içe dönme, dış dünyadan izole olma / fiziksel hastalıklarda artma; sindirim sistemi bozuklukları / mide ağrıları / baş ağrısı / kalp ve göğüs ağrıları / psikosomatik hastalıklar / düşük kan şekeri / iş yapamama / evde veya çalışma yerinde görevlerini yerine getirememe.

Stres altındayken beynimiz algıladığı tehlike karşısında “ savaş  ya da kaç” emri verir. Bu emrin yerine getirilmesi içinde, gerekli olan, kas gerginliği artar. Ancak savaşmanın veya kaçmanın mümkün olmadığı durumlarda artan enerji ve kas gerginliği boşalamadığı için çeşitli fizyolojik belirtiler ortaya çıkar. Bunlardan en sık olanı baş ağrısıdır. Ağrının kendisi de insan için bir tehlike sinyali yarattığından o da “ savaş  veya kaç” emri verir. Bu durumda da kas gerginliği daha da artar. Tam bir kısır döngüye girilir.

Stres oluşturan durumlar kişiden kişiye farklı olsa da  strese karşı bedenlerimiz genelde aynı tepkileri gösterir. Bu tepkiler, bedenimizde, bizim istemimizin dışında oluşur ve bir sırası vardır. Tehdit veya bir uyarıcı ile karşılaştığımızda, beynimizdeki hipotalamus, bedenimize belirli işaretler gönderir, bunlarda bedensel tepki haline dönüşür: Rahatlama durumlarından sorumlu parasempatik sistem yavaşlar. Sempatik sistem harekete geçer. Enerji için hormon üretimi artar. Bedendeki şeker ve yağlar, hızlı enerji sağlamak için, kana karışır.  Kana karışan şekeri enerjiye dönüştürmek için, gerekli oksijeni sağlamak üzere ,solunum hızlanır. Beyine, kaslara gerekli organlara kan göndermek üzere kalp atışları hızlanır ve kan basıncı artar. Kana daha çok alyuvar karışıp, oksijen taşınması fazlalaşır. Kaslar gerginleşir. Sindirim sistemi durur. Terleme artarak, vücudun aşırı ısınması önlenir. Bağırsak ve idrar torbası kasları gevşer, Göz bebeği genişler. Kulaklar daha hassaslaşır. Tüm duyumlar en yüksek işleyiş düzeyine gelir. Stres altında bedenimizin, bizim dışımızda hareket ettiğini görüp bundan panikler ve korkarız. Oysa bu bedenin ve beynin kendini koruma mekanizmasıdır. Bunun doğal olduğunu bilmek ve bu durumlarla başa çıkma yöntemlerini bilmek ve kullanmak işimizi kolaylaştırır.

Tehdit altındayken buna dayanamayacağımızı ve bunun bitmeyeceğini düşünürüz, çıldıracağımızdan korkarız ve bu durumla baş etmek için tehditten uzaklaşırız, kaçınırız. Ne kadar kaçındığımızı sansak da olay bizim beynimizde durmaktadır. Ayrıca geliştirdiğimiz kaçınma davranışlarının kendisi de bir süre sonra tehdit halini alır ve durum  kısır döngüye dönüşür.

Stres altındaki kişide; terleme, hızlı nabız, kalp çarpıntısı, midede ağrı, kasılma, boyun ve şakakta kaslarda gerginlik, nefes alamam, diş gıcırdatma, çenede kasılma, aşırı tedirginlik, konsantrasyon güçlüğü, aşırı duygusallık, halsizlik, hareket edememe  gibi şikayetleri mevcuttur. Kişi böyle durumlarda kalp krizi geçirip ölebileceği, nefes alamayıp bayılabileceği, yüz felci geçirebileceği veya mide kanseri olduğu düşüncesine kapılır.

Strese dirençli kişiler; değişmeye açıktır, yaptıkları işe kendilerini tümüyle verebilirler, anı ve şimdiyi yaşarlar, olayları kontrol altında tuttuklarına inanırlar…
Yaşam ve stres Yaşam ve stres Reviewed by Editor on Çarşamba, Ocak 22, 2014 Rating: 5

Hiç yorum yok:

Blogger tarafından desteklenmektedir.